Bu sabah ilk iş penceremden dışarı baktım, güneş de bana bakıyordu. “Güzel günler göreceğiz, güneşli günler!” derken biz bunu kastetmemiştik. Havalar son günlerde oldukça sıcak ve asfaltta yumurta pişirme efsanesi çoktan gerçek oldu. Bir yıl boyu çalışan, üreten herkes gibi tatile gitmeyi çoktan hak etti fakat tatil fiyatları gerçekten cep yakıyor.
Kimimiz hiç tatile gidemezken kimisi de daha ekonomik alternatiflerin arayışındayız. Çocuklar YKS, LGS, finaller derken yoruldu. Babalar tüm yıl sürekli zamlanan faturalarla baş etmeye çalıştı. Hayat pahalılığı çalışanının tatil hakkını elinden aldı.
Bundan çok da uzak olmayan bir zaman diliminde biz de Bodrum’a tatile gidebiliyor ve güzel koyların tadını çıkarabiliyorduk. Sonra önce Alanya’ya daha sonra Mersin’e gitmeye başladık. Siz hiç bu aylarda Kız Kalesi’ndeki plajda yükselen ısının oluşturduğu sıcak hava tabakasını gördünüz mü?
Velhasıl kelam kalite git gide düştü. Sivrice, Pertek’e doğru diye gider bu skalanın ucu. Oralarda güzel tabi fakat bizim asıl mevzumuz yaz tatilinin ulaşılması güçleşen fiyat artışına yetişememiş olmamız ve gelir adaletsizliğinin hiçbir zaman son yıllarda gündem olmamasıdır.
Bazı otel ve tur operatörleri, Türk vatandaşlarına yönelik daha yüksek fiyat politikası izlemeye başladı. Örneğin: Alman bir turist, Antalya’da 4 gece 5 gün her şey dahil tatili 4.500–5.000 TL’ye alabilirken, aynı otel, Türk müşteriden 10.000–12.000 TL ve üzeri talep eder hale geldi.
Yerli turistler sosyal medyada durumu “kendi ülkemizde ikinci sınıfız” şeklinde eleştirdi. Emekliler, öğretmenler, memurlar ve alt-orta sınıf aileler, bu yaz için tatilden vazgeçmek zorunda kaldı.
TÜRKİYE ARTIK PAHALI BİR ÜLKE
Hiç Uzungöl’e gittiniz mi? Ne güzel bir yerdir. Bir zamanlar sık sık giderdim. Yıllar sonra gittiğimde Uzungöl’de Türkçe tek bir levha bile kalmadığını fark ettim. Şimdi ise esnaf gelen Arap turistin bile azaldığını söylüyor. TÜİK istatistikleri ise Truman Show evreninde yaşamaya devam ediyor.
Geçen yıla göre gelen yabancı turist artmış şeklinde başlıklarla bazı veriler açıklanıyor. Rakamları okuduğumuzda artan yüz kişi olduğunu fakat bıraktığı kazancın yüksek olduğunu görüyoruz. Neden mi? Turizm beldelerindeki fahiş fiyatlar yüzünden aynı turistin daha fazla harcaması ilk neden olabilir.
Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur. “Âdemoğlunun iki dere dolusu malı olsa bir üçüncüsünü ister. Âdemoğlunun içini / karnını topraktan başka bir şey dolduramaz.” (Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, 116)
Mal düşkünlüğü dolayısıyla insanoğlunun ticarette yaptığı hile ve düzenbazlıkların haddi hesabı yoktur. Bu yüzden nice kavimler batmıştır. Sınırsız zenginlikleri dolayısıyla infak, zekât ve muhtelif hayr u hasenat ile fakir ve muhtaçları gözetecekleri yerde onların haklarını bir vampir iştahıyla gasp edenlerin İslam’la alakaları yoktur.
Turistlerin Türkiye’yi pahalı bulduğu; fiyat-fayda dengesinin bozulduğu ve sahildeki “lahmacunun yüksek fiyatları” gibi örneklerin olumsuz imaj oluşturduğunu kabul etmeliyiz. Otel hizmet kalitesinde gerileme (aşırı kalabalık havuzlar, yemeklerde çeşit azalması), turistler arasında olumsuz bir imaj oluşmasına neden oluyor.
TUTUMLU TURİST
Plajlara giriş ücretlerinin uçması, lahmacun furyası ve her yere ayak bastı parası alan firmalar yüzünden ortaya “tutumlu turist” diye bir kavram çıktı. Bu sadece ülkemizde yaşanan bir durum da değil arkadaşlar! Komşu Yunanistan da gelen turist sayısındaki artışa rağmen ziyaretçi başına harcamadaki düşüşle mücadele ediyor.
Nominal turizm geliri 2024’te 21.6’te milyar avroya ulaşsa da reel değer açısından hala geride kalıyor. Veriler, endişe verici bir eğilimi yansıtıyor. Bu daha fazla turist fakat daha kısa konaklamalar ve daha düşük harcamalar demektir.
Hükümetin enflasyonu kontrol altına alma çabaları, para biriminin güçlenmesine yol açtı ve bu da otellerin, yemeklerin ve turistik yerlerin uluslararası ziyaretçiler için daha pahalı hale gelmesine neden oldu.
Fiyatlar yükseldikçe ve bütçeli gezginler uzaklaştıkça, turizme bağımlı bölgeleri şimdiden sıkıntı yaşamaya başladı. Otel dolulukları önceki yıla göre %10–15 daha düşük seyrediyor, Antalya’nın yıllık turist hedefi 18 milyondan 17 milyona çekildi. İlk 5 ayda gelen turist sayısı; 17,78 milyon yani geçen yıla göre %0,15 düşüş gözlendi.
Devam edelim.
BÜTÇE DOSTU TATİL MODASI
Uzmanların artık “tutumlu seyahat” olarak adlandırdığı yaklaşım yeni bir moda akımı olarak karşımıza çıkıyor. Turistler lüks yerine değer arıyor, genellikle gecelik daha az harcama yapıyor, daha kısa süreli konaklamalar planlıyor ve yüksek maliyetli destinasyonlardan kaçınıyor. Ekonomik belirsizlik, enflasyon ve pandemi sonrası temkinlilik de bu eğilimi besliyor.
Küresel gezgin sayısı pandemi öncesi seviyelerin üzerine çıkarken, birçok önemli destinasyondaki turizm gelirleri ya durdu ya da azaldı. Bodrum’da hala tatil yapabilenler eskisine nazaran tenha olduğunu söylüyorlar.
Gümüşlük’te bir beach club’ın halk plajını işgal edip kendi şezlonglarını yerleştirdiği haberini bugün okudum. Halk tarafından protesto ediliyorlar çünkü halk plajı halkındır.
Tesadüf ki hep yazın başlamasıyla parsel parsel yanan ya da yakılan kıyılardaki ormanlarımızın açtığı alana yerleşen işletmelere de hesap soran oldu mu? Ben duymadım. Cehennem ateşi bu uyanık ve vicdansız kişiler için heyecanla bekliyordur sanırım.
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
Eurostat’in Mayıs 2025’te açıkladığı verilere göre Türkiye 2024’te Avrupa’da en uzun mesai yapan ülke. Avrupa Birliği’ndeki ortalama haftalık mesai süresi 36 saat olarak aktarılırken, bu süre Türkiye için 43.1 saat olarak açıklandı.
Haftalık ortalama çalışma süresi verilerine göre Türkiye, Avrupa’da en çok çalışan ülke konumunda fakat halkın tatil yapacak kadar para kazanamadığı ise çok açık. Bırak tatili insanlar çıkacak masraflar yüzünden hastaneye bile gidemiyor, çocuğuna ilaç alamıyor.
Tatil yapma hakkını daha geniş kesimlere ulaştırmak için yerli turiste yönelik sübvansiyonlar sağlanmalıdır. Turist, verdiği paranın karşılığını hizmet kalitesi olarak alabilmelidir.
Eskiden “Uygun fiyatlı Türkiye” olarak tanınan ülkemizin bu imajı korunmalıdır yoksa uzun vadede Turizm Pazar payımızı kaybederiz. Son olarak da mevsimsel değil, yıl boyu turizm stratejisi üzerine çalışılması gerekir. Sürdürülebilir gelir modeli oluşturmadan dört tarafı yanan bir ülkeye kim turist olarak gelir?
Milletimiz yoruldu. Hayat gailesi, gelen şehit haberleri, sürekli baskın yapılan ve her anlamda yanan bir ülkede yaşamak zorlaştı.
Hepimizin kesinlikle huzura, yeniden güven duymaya ve deniz kıyısında gün batarken güneşi selamlamaya ihtiyacımız var.
Karanın bittiği yerde sonsuz olasılıklar başlar. Gecenin en karanlık olduğu an da sabahın en yakın olduğu andır. Tüm vatandaşlarımızın tatile gidebildiği bir ülke olabilmemiz dileğiyle.